Ahlat'ta Çocukluk-3

 Öncelikle Ahlatımızın başı sağ olsun. Maalesef İki kubbe Mahallesinden Rahmetli Mevlüt Sarıgül’ün Oğlu Uzman Çavuş Murat Sarıgül, Van  Çatak’ta şehit oldu. Rabbim mekanını cennet eylesin, ailesine ve sevenlerine sabırlar versin, hepimizin başı sağ olsun.

Bu üzücü haberin üzerine, gecenin bu saatinde yazmak zor olacak.

Malumunuz üzere, Her hafta bu köşede, 15 günde birde mercek haber gazetesinde elimden geldiğince yazmaya çalışıyorum. Mesleğim gereği işlerimin yoğunluğu, Ahlat Derneği, Totakder derneği, Uluslar arası yazarlar ve  gazeteciler derneği, mercek haber gazetesi ve tabiki Ahlat gazetesi…

Bu yoğunluk arasında geçenlerde bir defa yetiştiremedim köşe yazımı. Aldığım tepkiler beni fevkalade mutlu etti.. Yazımın çıkmadığı hafta merak edip arayanlara buradan ayrıca teşekkür ederim.

Ben yazılarımı yazarken içimden geldiği gibi kaleme almaya çalışıyorum nacizane. Dışarıdan bakış çok daha önemli tabiki. Özellikle Yazılarımın müdavimi olduğunu söyleyen, Sayın Selim SARAÇ beyin söyledikleri beni ziyadesiyle mutlu etti; “Nevzat, yazdıklarını her yazar yazabilir. Ama senin yazılarında başkalık var. Muhteşem, harika bir şey var, nasıl söyleyeyim? Yazılarının ruhu var, yazılarında duygu var...” Evet yaptıkları yorum kelimesi kelimesine böyleydi. Teşekkür ediyorum, sağ olsunlar. Dediğim gibi ben içimden geldiğince nacizane duygu ve düşüncelerimi kaleme almaya çalışıyorum sadece…  Nerde kalmıştık?  Ahlat YİBO’ ya kayıt olmuştuk. Rahmetli Babam Hacı Usta elimde çantayla, cebime de biraz harçlık koyarak beni okulda yapayalnız bıraktı ve gitti. O an kendimi inanılmaz yalnız, kimsesiz hissettim ve o anki duygularımı ömür boyu unutmam mümkün değil. Ben ve benim gibi öğrencilerin durumunu anlayan ve tecrübeli olan okul idaresi ve öğretmenler, bize şefkatle davranıp üzerimizdeki bu durumu atmamıza yardımcı olmaya çalıyorlardı. Önce geçici olarak yatakhanede bir yer ve dolap gösterdiler. Çantayı dolaba koyduktan sonra serbest bırakıldık. İnanılmaz çekingen olduğum için öğlen yemeğine kadar kimseyle sohbet edemedim, bir köşede gözlerimden akan yaşları sildim sadece. Derken öğlen yemeği saati geldi, bizi yemekhane önünde topladılar, anlam veremediğim bir düzenle sıra oluşturdular. Daha sonra bir taraftan başlayıp bizleri içeri almaya başladılar. İçeride de masalara oturmamızı organize ettiler. Birden hep beraber ayağa kaldırdılar oturduğumuz masalardan. Meğer dua okunacakmış, bize sahneye çıkan arkadaşın söylediklerini tekrar etmemiz söylendi. Ve başladık duaya ;

“Artsın eksilmesin,

Yere (yesin) dökülmesin,

Allah’ımıza hamdolsun,

Vatan millet sağ olsun,

Afiyet olsun,

Sağ ol ….”

 Hep bir ağızdan bağırırcasına okunan bu dua içimi ferahlatmış, bir sakinlik getirmişti bana. Ne kadarda anlamlı ve muhteşem duaydı. O anki duygularımı kelimelerle ifade edebilmek imkansız. Nasıl olacağını bilemeden başladık yemeği beklemeye.

 Devam edecek….

 “Demirin tava gelmesi için kızgın ateşten geçmesi gerek”

 Sağlıcakla kalın…

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.