Ahlat'ta Çocukluk-1

 Merhabalar sevgili okurlarım.

Bu hafta çocukluk yıllarından ve çocukluğumdan bahsedeyim istedim.

Saka (Veştong) köyünde dünyaya gelmiştim. İlkokulu Saka köyü ilkokulunda okudum (Hala aynı binada eğitime devam ediliyor). İki sınıftan oluşuyordu okulumuz. Hatırlıyorum da bir sınıfta 1-2-3. sınıflar diğer sınıfta 4-5. sınıflar okuyordu. Öğretmen yetersizliğinden çoğunlukla 5. sınıf öğrencileri 1-2-3. sınıf öğrencilerinin dersine girerdi. Bütün samimiyetimle söylüyorum çok özlüyorum o günleri. İçten, samimi, doğal, saygı ve sevgi doluydu hayat… Okul çıkışlarında caminin yanında top oynamak çok güzeldi. Cami önünde ve bakkalın önünde oturan büyüklerin sohbetini dinlemek ayrı bir zevkti. Büyüklerden bahsetmişken ahirete göçenlere (Hatırladığım cennet mekanlar ; Hacı Tahir Tekin, Hacı Halil Ademoğlu, Hacı Zekeriya Gültaç, Yaşar Akgün, Hacı İhsan Gültaç, Hacı Maşallah Gültaç, Osman Kırmızıkaya, Nuri Badısabah, Fahri Kırmızıkaya, Babam Hacı Ertekinoğlu, Hacı Ali Kızılkaya, Haşim Basuk, Ahmet Karakaya, Mustafa Ardakalan, Mehmet Ali Ardakalan, Hacı Ayvaz Eyigün ve ismini hatırlayamadığım diğer ahirete göç eden büyüklerimiz) Yüce yaradandan rahmet diliyorum. Gerçekten de büyükler gittikten sonra bir tuhaf oluyor her yer, köy bomboş sanki… Rabbim kalanlara sağlıklı ömürler versin.  Neyse, okul bittikten sonra koşarak eve giderdik. Öğleden sonraları ve hafta sonları bizav (buzağı) otarmaya (otlatmaya) giderdik. ( Hiç gocunmadan, uflamadan, puflamadan). Bizavları otlatırken de zevkle bıcak oyunu oynardık. Çocukluğumuzun en zevkli oyunlarından biri, “Mal” oyunuydu. Kibrit kutularının kenarlarını yırtar onlardan, oyun oynayan herkes birer tane çizilen dairenin içine koyardık. Daha sonra biraz ileriye çizilen çizgiden “Leplik” (ince yatay taş) ile sırayla atış yapıp o kibrit kenarlarını dairenin dışına çıkarmaya çalışırdık. Bir başka oyun bilye ile oynanan “zehir” oyunuydu. Toprağa 5 adet bir avuç büyüklüğünde yuvarlak çukur kazınır, belirli mesafeden sırayla bilye o çukurlardan 1. olana atılmaya çalışılırdı. Daha sonra sırayla diğer 3 çukura da bilye atıldıktan sonra son olarak zehirli kuyu dediğimiz son çukura girilir ve o bilye zehirli olarak diğer oynayanların bilyelerine vurularak ve zehirleyerek onları oyun dışı bırakmaktı amaç… Bunları anlatırken bile içim bir tuhaf oluyor inanın. Bir diğer oyun “Düldül-Değnek”; Uzun bir sopa ve çok kısa ağaç dalı ile oynanırdı. Toprak hafif kazınır uzun sopa o kazınan yere konur, üzerine de kısa ağaç dalı konur, kısa ağaç dalı sopayla yukarı fırlatılarak yine uzun sopayla kısa ağaç dalına vurularak en uzak noktaya gönderilmeye çalışılır, karşı gruptakilerde bu kısa ağaç dalını yakalamaya çalışırdı.

Evet daha hatırlamadığım, gecenin bu saatinde aklıma gelmeyen (aklıma geldikçe sonraki yazılarda yazarım) nice oyunlar vardı bizim çocukluğumuzda…

Çocukluğumuzda kışın çok kar yağardı. Öyle ki; bazen fırtına ile beraber evin kapıları ful kapanır içeriden in açarak dışarı çıkmak zorunda kalırdık… Biz çok küçük olmamıza rağmen üşenmez evden ahıra, samanlığa, ayaklığa yol açardık. Kar yüksekliği boyumuzu çoktan geçmiş olurdu…

Köy yolları günlerce kapalı kalır, günlerce ilçeyle bağlantı kurulamazdı. Günlerce ve aralıksız kar yağdığını dün gibi hatırlıyorum. Kar dindiğinde, Cami minaresinden anons yapılır ve eli kürek tutan herkes köy yolunu açmak için düşerdi yollara… Ne muhteşem bir şeydi o yardımlaşma; Üflemeden, şikayet etmeden, daha az veya daha çok çalıştık muhabbetinin akıllardan dahi geçmediği çalışmalar…

Günümüzde bu tarz yardımlaşmalar kalmadı maalesef.

 Devam edecek….

 Cıvıl cıvıldık sokak aralarında çocukluğumda, Toz duman içinde yalınayak koştururduk, Ne kadar hürdük eğlenirdik özgürce …(D.K)

 İçinizdeki Çocukluğun her daim yaşaması dileğimle…

Sevgiyle kalın….

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.