Ahlat'ta Çocukluk-2

 Çocukluk yıllarımız gerçektende çok güzeldi. İmkansızlıklar, temiz duygular, sevgi ve saygı bize geçmişimizi hasret ve özlemle andırıyordur belkide… İmkansızlıklar diyorum zira Elektriklerin olmadığı, yolların neredeyse bir kış boyu kapalı kaldığı, birer defter, kalem ve silgi ile bir öğretim yılını tamamladığımız yıllardı çocukluğumuz. Bir ayakkabıyı (genellikle cızlavet) bir yıl ve hatta daha fazla giyerdik (benim keratalar ortalama 2-3 ayda bir ayakkabı değiştiriyolar). Günümüzde normal ayakkabı olarak bilinen bizim İskarpen dediğimiz ayakkabıları giymeye kıyamaz, bayram veya düğünler için saklardık. Oyuncak nedir bilenimiz yoktu. En güzel oyuncaklarımızdan biri, Şişlerden ve divan yaylarında yaptığımız şiş arabalardı. Birde bu şiş arabaya arka teker olsun diye taktığımız kullanılmış kamyon veya traktör yağ filtreleriydi.(İkizlerimi köye götürdüğümde bu şiş arabadan yaptım ve çok beğendiler). Bir diğer oyun aracımızda Cızlavet (Lastik ayakkabı) arabalardı. Islak kumun olduğu yerlerde kumlardan köprü yapar, cızlavetleride araba niyetine kullanır, içlerini kum doldurur ve öyle oynardık. Belkide bu imkansızlıklardan dolayı okumayada çok önem verirdik. Hatırlıyorumda annem bize bir defa bile ders yapın dememişti, hatta bazen yeter bırakın şu defteri kalemi dediğini bu gün gibi hatırlıyorum(Bizler şu anda çocuklarımıza zorla ders yaptırıyoruz).

Aslında ilkokul yılları ile ilgili yazacak çok şey var ama belki ileride ara ara yine yazarım. Evet, ilkokul bitmiş, yatılı okul sınavları başlamıştı. Bir çok hemşerim gibi ben ve Köylüm Rafet Akgün’de(Kendisi şu anda Ahlat Halk eğitim merkezi Müdürü, Başarılarının devamını diliyorum) sınavlara girenlerdendik ve ikimizde çok iyi puan alarak yatılı okulu kazandık. Çok mutlu olmuştuk tabiki… Gün geldi çattı, yatılı okula Rahmetli babamla Hacı Usta ile gidip kayıt yaptırdık. Çok tuhaf duygular içindeydim. Düşünsenize, o güne kadar aileyle beraber akraba ziyaretleri dışında köyden hiç çıkmamış, 11-12 yaşlarında bir çocuktum. Anne ve babadan ilk kez ayrı kalacaktım. İçten içe ağladığımı hatırlıyorum. Hele Rahmetli babam Hacı Usta’nın Yatılı okul müdürü, Çok değer verdiğim Saygıdeğer Behlül Azapağası’na(Kendileri şu anda emekli ve Ankara’da yaşıyor rabbim sağlıklı ömürler versin) “Hocam çocuğum size emanet, etide sizin kemiğide” sözünü hiç unutmadım. Ben içten içe kahrolurken birde “Etide sizin kemiğide” lafı inanılmaz ağır gelmişti bana(Günümüzde veliler çocuklarının yanında öğretmenlere maalesef neler yapıyorlar; hakaret, tehdit,iftira, şantaj vb. Sonrada eğitim sistemi bozuk çocuklar düzgün yetişmiyor diyorlarya neyse…).

Evet sanki koca dünyada yapayalnız kalmıştım, tanımadığım insanlar, bilmediğim ortam. Artık soru soracağım, naz yapacağım, ilgisini bekleyeceğim, su isteyeceğim, acıktım diyeceğim annem ve ablalarım yoktu yanımda. Kendi ayaklarımın üstünde kalmayı öğrenecektim. Ömrüm boyunca unutamayacağım yılları, yani yatılı okul yıllarımı yaşayacaktım…

 Devam edecek….

 “Çocukların beyni rüzgarlı bir yerde yakılmış bir muma benzer, ışığı hep kararsızdır.”(Fenelon)

 Hep çocuk kalpli kalın…

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.