Orucun Yasakları

 Orucun yasakları, doğrudan söylenirse yemek, içmek ve cinsel ilişkide bulunmaktır; tersinden söylenirse orucun yasakları, orucun bozulmasına sebep olan şeylerdir. Bölüm başında da belirttiğimiz gibi oruç, yeme, içme ve cinsel ilişkiden kaçınmaktır. Dolayısıyla bu üç hususa dikkat edildiği takdirde oruç tutulmuş olur. Bununla birlikte bazı davranışların, sayılan bu üç şeyin kapsamına girip girmediği konusunda gerekli veya gereksiz tereddütler oluşabilmektedir. 
Yine orucun bozulmasına yol açmamakla birlikte, orucun
genel havasına, anlam ve gayesine yakışmayan şeyler konusunda da dikkatli olmak gerektiği için burada günlük hayatta karşılaşılabilecek bazı durumlara kısaca işaret etmek istiyoruz.
A) Orucun Mekruhları
Öteden beri fıkıh ve ilmihal kitaplarında mekruh olarak nitelendirilen
şeylerin bir kısmı, orucun anlam ve gayesine yakışmayan şeyler, bir kısmı
da biraz ileri gidildiği takdirde orucun bozulmasına sebep olabilecek şeylerdir.
Meselâ bir şeyi tatmak ve çiğnemek mekruhtur; çünkü ağza alınan bir
şeyin yutulma tehlikesi bulunmaktadır. Fakihler yine aynı gerekçeyle, bir
insanın eşiyle öpüşmesini, ona sarılmasını mekruh saymışlardır. Çünkü bu
davranış, orucu bozacak bir fiili işlemeye götürebilir. Esasen bir insanın
eşiyle öpüşmesi oruca zarar vermez. Nitekim Âişe vâlidemiz, Peygamberimiz’in
oruçlu iken hanımlarıyla elleşip şakalaştığını ve öpüştüğünü anlatmıştır
(İbn Mâce, “Sıyâm”, 19; Muvatta, “Sıyâm”, 13).
Aşırı titizlikleri gereği misvak kullanmayı dahi mekruh sayanlar bulunmakla
birlikte, âlimlerin çoğunluğu bunu mekruh görmemişlerdir. Günümüzde yaygın olduğu şekliyle ağız ve diş temizliğinin diş fırçası ve diş macunu kullanılarak yapılması da oruca zarar vermez; üstelik aksatılmaması gereken yerinde bir davranış da olur. Ağız ve diş temizliğini gündüz yapmamayı tercih edenler, bunu mutlaka sahurdan sonra yapmış olmalıdır. Oruçlunun normal temizlik için veya cünüplükten temizlenmek için yıkanması mekruh olmamakla birlikte, serinlemek maksadıyla yıkanması oruç esprisine aykırılık gerekçesiyle mekruh sayılmıştır. Oruçlunun güzel koku sürünmesi veya güzel kokan bir şeyi özel olarak koklaması da mekruh sayılmaz.
Ayrıca, esasen orucu bozmamakla birlikte, oruçlunun direncinin kırılmasına
ve güçsüz düşmesine yol açan, kan aldırmak vb. şeyler mekruhtur.
Konunun başında sahurun geciktirilmesi ve iftarın vakit girer girmez yapılmasının anlamına ilişkin olarak söylediğimiz hususlar burada da geçerlidir.
B) Orucu Bozan Şeyler
Yemek, içmek ve cinsel ilişkide bulunmak orucu bozan şeylerdir. Bunların
hangi durumda sadece kazâ, hangi durumda kazâ ile birlikte kefâreti
gerektirdiğini görelim.
a) Kazâ ve Kefâreti Gerektiren Durumlar
Orucu bozup hem kazâ hem de kefâreti gerektiren durumların başında ramazan
günü oruçlu iken yapılan cinsel ilişki gelmektedir. Zaten Peygamberimiz oruç
kefâreti hükmünü, o zaman vuku bulan böyle bir cinsel ilişki olayı üzerine vermiştir.
Oruç kefâreti konusunda eldeki tek örnek ve delil de budur. Bu bakımdan
bütün fıkıh mezhepleri, ramazan günü oruçlu iken bilerek ve isteyerek normal
cinsel ilişkide bulunmanın, hem kazâ ve hem de kefâreti gerektireceği konusunda görüş birliği etmişlerdir. Bir şey yiyip içmenin kefâreti gerektirip gerektirmediği konusu ise mezhepler arasında tartışmalıdır. Hanefîler, bilerek ve isteyerek bir gıda veya gıda özelliği taşıyan her türlü maddeyi almayı da bu hükme kıyas ederek, bu durumda da hem kazâ hem de kefâret gerekeceğini söylemişlerdir.
Peygamberimiz zamanında cereyan eden ve oruç kefâretinin gerekçesi olan olay şudur: Bir adam "Mahvoldum" diyerek Peygamberimiz'e gelmiş ve ramazanın
gündüzünde eşiyle cinsel ilişkide bulunduğunu söylemiş, bunun üzerine
Peygamberimiz;
- Köle âzat etme imkânın var mı?
- Hayır, yok.
- Peş peşe iki ay oruç tutabilir misin?
- Hayır. Bu iş de zaten sabredemediğim için başıma geldi.
- Altmış fakiri doyuracak malî imkânın var mı ?
- Hayır.
Bu sırada Peygamberimiz'e bir sepet hurma getirildi. Peygamber bu hurmayı adama vererek yoksullara dağıtmasını söyledi. Adam "Bizden daha muhtaç kimse mi var?" deyince Peygamberimiz gülümseyerek "Al git, bunları ailene yedir" diyerek adamı gönderdi (Buhârî, “Savm”, 30; Müslim, “Sıyâm”, 81; Ebû Dâvûd, “Savm”, 37). 
Bilerek ve isteyerek kaçınılması gereken üç şey (yeme, içme, cinsel birleşme)
dışında bir sebeple orucun bozulması durumunda kefâret gerekmeyip sadece kazâ gerekir.
b) Sadece Kazâyı Gerektiren Durumlar
Oruç yasaklarının başında yeme ve içme geldiğini, oruçlunun kasten yiyip
içmesinin kazâ ve kefâreti gerektirdiğini biliyoruz. Buna ilâve olarak Hanefî fakihleri, beslenme amacı ve anlamı taşımayan ve esasen yenilip içilmesi mûtat (normal, alışılmış) olmadığı gibi insan tabiatının meyletmediği şeylerin yenilip içilmesi durumunda da orucun bozulacağını, fakat bunun kefâreti gerektirmeyeceğini söylemişlerdir. Çiğ pirinç, çiğ hamur, un, ham meyve yemek veya fındık, badem ve cevizi kabuğuyla yutmak böyledir.
Bunlar yiyecek maddesi olmakla birlikte, bunların bu şekilde yenilmesi normal
değildir ve hem de bunlar bu halleriyle insanın iştah duyacağı ve yemek isteyeceği şeyler değildir. Fakihler, şehvetin normal cinsel birleşme dışında tatmin edilmesinin de aynı kapsamda değerlendirileceğini belirtmişlerdir.
Fakihler ağza giren yağmur, kar veya doluyu isteyerek yutmayı, su içme kapsamında değerlendirerek orucu bozacağını; fakat, kişinin kastı olmaksızın
boğaza inen yağmur, kar ve dolunun orucu bozmayacağını söylemişlerdir.
Kusma, kasten yapılmadığı durumlarda orucu bozmaz. Kasten yapıldığında
ise, sadece ağız dolusu olması halinde bozar.
Baştan beri ortaya koymaya çalışılan oruç tutma esprisi ve orucun anlam
ve amacıyla pek bağdaşmayan muhtemel bütün davranışları ve olayları
tek tek sıralamak mümkün olmadığı için bu konuda şöyle bir açıklama getirmek
doğru olur: Orucun anlamı, Allah rızâsı için, gerek beslenme gerekse tat ve keyif alma kasıt ve arzusu içeren yiyip içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak, özetle nefsi iştah ve şehvet duyduğu şeylerden mahrum etmektir.
Bu yasağın ihlâli sayılan her davranış orucun mâna ve gayesine aykırıdır.
Yeme, içme ve cinsel ilişki sayılan her davranış orucu bozar, kazâ edilmesini
gerektirir. Kasıtlı olarak yapılırsa hem kazâ hem kefâret gerekir.
Bayılma ve delirmenin orucu bozan şeylerden sayılması, esasen oruç yasaklarının ihlâli ile ilgili olmayıp, bütün mükellefiyetlerde ön şart olan bilinçlilik halinin geçici veya sürekli olarak yitirilmesi ile ilgilidir. Bu halin
kapladığı günlerin kazâ edilmesinin istenmeyişi de aynı sebebe bağlıdır.
Unutarak bir şey yemek ve içmekle oruç bozulmaz. Peygamberimiz oruçlu olduğunu unutarak yiyip içenlerin oruca devam etmelerini, onları
Allah'ın yedirip içirdiğini söylemiştir (Buhârî, “Savm”, 26; Müslim, “Sıyâm”,
17). Fakat yanlışlıkla (hata) yiyip içmek bundan farklı olup Hanefîler'e göre
orucu bozar. Meselâ; bir kimse oruçlu olduğunun farkında olduğu halde
kasıtsız olarak yanlışlıkla bir şey yese veya içse, diyelim ki abdest alırken
ağzına aldığı sudan yutsa veya denizde yüzerken su yutsa orucu bozulur ve
kazâ lâzım gelir.
Şâfiîler orucu bozma kastı bulunmadığı için yanlışlıkla bir şey yiyip içmenin
orucu bozmayacağını söylerken, Sabah vaktinin girip girmediği konusunda şüphesi bulunan kimse yiyip içmeye devam ederken o esnada ikinci fecrin doğmuş olduğu ortaya çıksa oruç bozulur ve kazâ etmesi gerekir, kefâret gerekmez. Aynı şekilde güneşin battığını zannederek iftar ederken güneşin henüz batmadığı anlaşılsa yine kazâ gerekir. Hanefî mezhebinde ağırlıklı görüş böyledir. Ancak, bu durumda kefaretin gerekeceğini söyleyenler de vardır. Zira kişi, her iki durumda da zannı ile hareket etmiş ve yanıldığı ortaya çıkmış ise de zanların kuvvet derecesi aynı değildir. Birinci durumdaki zan güçlüdür; çünkü aslolan gecenin devam ediyor olmasıdır. İkinci durumdaki zan ise, bunun tersine zayıftır; çünkü aslolan gündüzün devam ediyor olmasıdır. Bu bakımdan güneşin batıp batmadığından şüphe eden kimse hemen iftar etmemeli, durumun netleşmesini beklemelidir. İmsak ve iftar vakitlerini gösteren bir takvim ve saatin bulunmadığı durumlarda kişi, kendi bilgi ve tecrübesiyle ictihad ederek ona göre davranır.
Unutarak yiyip içtikten sonra orucunun bozulmuş olduğu zannıyla veya
gece niyetlenemeyip gündüz niyetlendikten sonra, gündüz yapılan bu niyetin
niyet sayılmayacağı zannıyla günün geri kalan kısmında bilerek bir şey
yiyip içmek veya cinsel ilişkide bulunmak orucu bozar.
Orucu bozacak fakat kefâreti de gerektirmeyecek bir davranıştan sonra, kişinin yiyip içmeye başlaması halinde, kural olarak kefâretin gerekmeyeceği belirtilmişse de, burada aslolan kişinin oruç tutma veya bozma konusundaki
gerçek niyetidir. Amellerin niyetlere göre olduğu şeklindeki genel dinî ilkenin anlamı da budur. 
Bir şey yiyor veya içiyorken imsak vaktinin girdiğini anlayan kimse derhal yemeyi ve içmeyi bırakmalıdır. Bile bile yemeye veya içmeye devam etmesi halinde Hanefî imamlara göre bu kişiye kefâret gerekir. 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.